18 Aralık 2017 Pazartesi

Namütenahi ve Çağdaş Sanat


Sokaklar ve caddeler insan ruhuna sirayet eden bir olgudur. Kimine göre evi kimine göre yatağı kimine göre kadınıdır. Tek dostunun kaldırım olması ve elindeki simit dışında seni umursamayan bir martıya derdini anlatmanın derin ve deliliğin acısı. Yüzsüzlük ve ikiyüzlülük. İkisi de aynı anlama gelirken ikisinin de farklı yollara çıkması kadar sanatı tanımlayan sözcük var mıdır dünyada? Azlık ve çokluk. Sevgili ve yalnızlık. Sokak ve sokak lambası. Karanlık ve mum. 
Acımasızlığın en dip noktası, aşık insanı verem etmek, verem ederken onu sevmektir. Ne alıyorsun ondan, ne de verebiliyorsun nefes. Sıkıntıların yüreğine çöktüğü an baktığın tablodur verem. Sevdanın ciğerlerini görürsün her fırça darbesinde, ressam boyayı kuruttukça tuval nemlenir gözyaşlarıyla. Okyanus oluverir Afrika da yanlışlıkla! Amerika'yı turlar boydan boya. Kanguru kucakları, kaplanın açık ağzı. 
Bağımsız kalemler var caddelerde, mürekkep kurusa da parmaklıklar ardından haykırır gökyüzüne devrimlerini. Güvercin ayağına bağlar mektuplarını, bir de bakarsın ki 80 günde devr-i alem!

Kırılma noktalarından bantladığın yaraların vardır elbet, noktayı virgüle çevirip devam etmesini istediğin. Kanasa "boş ver be, akan kan feda olsun!" dediğin, tren raylarından çıkan seslerle ayağından ritim tutup zihninden dans ettirdiğin. Kuzey kutbunda gök kuşağı açmış da bizler o kuşağın en eski nesilleri gibi. 
Bilirsiniz, hak etmeyiz biz solfeji, ressamı, heykelin bel kıvrımlarını. Mürekkebimiz kurumadığı gecelerde mum ışıklarıyla dağların püsküllü eteklerini delikanlı çağlar açıyormış diye anlatırdı büyükler. Ninniler eşliğinde sert divanlarda yatılır, gece bekçileri yanan ışıklara düdüklerini ıslatır. 
Bilirsiniz hak etmeyiz biz, Mona Lisa'yı, güzel kadınları, güzel erkekleri. Yolumuza koyulan taşları öper başımıza taç, başımızdaki tacı ise komünist ruhumuza armağan ederiz. İsyan etmenin en etkili yoludur susarak çığlık atmak. 
Bir serginin ortasında bir tablonun önüne oturmuş ağlayan bir kadın gibiyiz şu günlerde. O kadar güzel ki o boyalar, o ahenkli çizimler. Güzelliğine oturur ağlar toplumsal ayrımlar. 
Çiçeğin soluşunda izliyorum kendimi, saçlarım yaprakların üzerine dökülüyor, yapraklar toprağa. Bir can veriyorum oraya ve yeşile dönüyor sonbahar. Bir sahnede vals ile dönen başlar, toprağa değen alınlar hepsi birer eser, hepsi birer sanatın çakır keyfi. 

"Geniş, siyah gölgesi hayatımı kaplayan,
Tepemde kanat germiş bir kartaldır yalnızlık,
Kalp çarpıntılarıyla günleri hesaplayan,
Bir benim, benim olan bir masaldır yalnızlık"


Savaşımız devam ederken sanat cephesinde, yalnızlık mermilerini savuruyor ince olmayan seslerle. Sanatın vals'ine alışmış kulağımı tırmalıyor bu feveran dolu izdüşümleri. Sergide tablo önünde ağlayan kadın gözyaşlarına sicimlerle devam ediyor, siber ediyor vücudunu bir boya şişesine. Şiirler feda ediliyor mermilerin önüne. 
Yıllar geçiyor, devam ediyor kuşların ölümü. Sessiz savaş yılları takip ediyor, toprağa insan ekmekten asla yorulmuyor. Çünkü sanat yeniden yaratma, yıktıkça yeniden var etmektir. Yalnızlığımız ile olan düşmanlığı asla son bulmayacak ve kendini gizledikçe bir roman karakterinde bir şiirin en önemli satırında yine boynumuza balta indirecek.
Orhan Veli'nin de dediği gibi, 

“Handan, hamamdan geçtik,
Gün ışığında hissemize razıydık;
Saadetinden geçtik,
Ümidine razıydık;
Hiçbirini bulamadık;
Kendimize hüzünler icat ettik,
Avunamadık
Yoksa biz…
Bu dünyadan değil miydik?”

SELİN TEKTAŞ
18.12.2017
İSTANBUL

1 yorum:

  1. Yüzsüzlük ile ikiyüzlülük konuşulurken sanattan bahsetmeniz ne hoş.. Hani doğu'da sanat olmaz derler.. Elbet bu söz bi aşağılama değildir.. Bütün bir islam ve hatta bütün bir mezopotamya kültürü, sistematik olarak fedakarlık karşıtıdır.. İbrahim oğluna bıçağı vuramadan gökten bi koç her zaman yetişir.. Eğer vursa idi tanrı'nın buyruğunu yerine getirmiş, yani "iyi" olanı yapmış olacaktı.. Bir yandan bir çocuğu boğazlamış, yani "kötü" olanı yapmış olacaktı.. Aynı fiil çerçevesinde iyi ile kötü zıdlığını yaşamadan trajedi, trajedi olmadan da sanat olmuyor.. Doğu'da sanat yoktur; çünkü trajedi yoktur, izin verilmez bu fedakarlığa..

    YanıtlaSil