İşte bakın, ben de insanım!
Ellerimin kuruduğu,
dudaklarımın çatladığı şu soğuk kış gecelerinde yalnızlık nedir tadıyorum. Ne
kimseye haber salıyorum, ne kalbimdeki şehrin trafiğine kalıyorum. Saat sabah
05:08, vicdanımın ışıkları kapalı, uyuyor düşüncelerim. Neredeyse sabah olmak
üzere. Oysa ki ben yalnızlığımla dertleşiyorum. Yazdığım şiirler canlanıyor bu
gecelerde, bir piyes izliyorum sanki! Rüyalarım ellerimden tutuyor ve sokuyor
bir öykünün içine. Sonu tamamlanmamış ya da ölmüş sahibi. Hapsoluyorum derken,
vicdanımda bu saatlerde uyuyan düşüncelerim, açıyor gece lambasını ve bağırıyor
bana; “Yahu ne oluyor bu saatte, uyusana aptal
insan!”
Özür mü dilemeliyim
onlardan? Ne bencilim, içimde yaşayan her fikrin bir evi var. Bense ev sahibi.
Kiracılarımı mutlu edemiyor belki de onlara hak ettikleri yaşamı veremiyorum.
Onlar da terk etmiyor beni. Ne garip, ne acı ki fısıldıyorlar birbirlerine; “terk edersek öldürür kendini!”
Beynimde isyan var! Uyanın!
Adım attığım her
sokakta ayrı bir anı bırakıyorum yollara. Bir kaldırıma saçım düşüyor, sağ
şeritte ayak izim kalıyor. Öldüğümde o saç telim gelemeyecek benle toprağa! Ne
hoş, ben çürürken o salınacak rüzgarda. Belki birinin ayağına yapışacak ve
daralacak ruhum o an; “Ne olur kurtar
beni buradan!”
Kimedir bu
yalvarışlarım, için için yakarışlarım? Bir çığlığın arkasındayım, bir ayrılığın
sonunda, bir aşkın vedasıyım. Sahi, kimim ben bu koca dünyada, bir kalbim var
diye, üç nefes aldım diye, nedendir bu kadar gözyaşım? Özgürlüğüm, insanlığım
ve yazılarım, beynimde ayaklanmış düşünce toplumuma bağırıyor; “İşte bakın, ben de insanım!”
Birkaç damla kalmış
mürekkebimin son aşığıyım. Benden başka kimi vardır? Ömrünü tüketen şu beyaz
kağıtlar mı? Ne yazık, tanımıyor katilini. Oysa benim öldüren ve benim cellatı;
biliyorum iki yüzlüyüm ama değilim ona yabancı. Bilirim ne denli acılar yaşar
şu mürekkep, neler yaşar da başkasının yazdıklarını anlatır. Bir derdi
kendinedir; bitmesine yakın. Bir de dostu vardır; aynaya baksa katilidir
ağladığının.
Beynimde isyan var! Uyanın!
Nedir sizi bu denli
uykuya iten? Güneş batmasa uyur muydunuz sahiden? Son cümlelerim bunlar, son
kelimeler. Mürekkebim biterken götürüyor her fikrimi birer birer. Oyuna gelmişim
ne yazık! Ahlar etmeyeceğim sana elimdeki kalem, bilirim ilk ben başlattım
savaşı, ben silah doğrulttum sana, nerden bileyim senin bir ayna olduğunu,
vurmuşum kalbimden kendimi; kalemim oyun oynamış da yazmamış hiçbir şeyi.
“Günahkârsın sen, öldür kendini!”
“Bir tutuklunun düşlediğiyle
Seni aydınlatan ışık aynı mı?
Neden soyunur ağaçlar,
Beklemek için karı?” Pablo Neruda
Selin Tektaş
İstanbul, Beyoğlu
03.03.2019
Selin Tektaş
İstanbul, Beyoğlu
03.03.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder