12 Mart 2022 Cumartesi

 Uzun Zaman Sonra

Uzun zamandır uğrayamadığım bir yerdeyim. Kalemi elime ne zaman alsam parmaklarımın acıdığı, gözlerimin satır aralarında uzun bir yolculuğa çıkıp ıssız ormanlarda kaybolduğu sade hislerdeyim. İçimdekileri buraya dökmeyeli öyle uzun zaman olmuş ki, takvim yapraklarının bir bir sokaklara döküldüğü o acımasızca çekip giden vakit hiç omzuma dokunup vedaya tenezzül etmemiş. "Ben gidiyorum!" dememiş. Bavulunu toplamadan bütün anılarını geçmişime kazıyarak, beni yaralayarak çekip gitmiş. Eski bir dosta bakar gibi bakıyorum şimdi ayak izlerine. Yıllarca kurumamış o ıslak ayak izlerine... Ben hiç mi fark edemedim gittiğini, ömrümü bir sökük ipliğe benzettiğini... Gün geçtikçe her gün daha da sökülen, ilmek ilmek işlenmiş hayatın bir eski ipe benzediğini; hiç mi fark etmedim? 

Yıllardır bir derin uykudayım sanki, dünya susmuş, gökyüzü ninnilerle uyutmuş, yıldızlar bir gece lambası gibi aydınlatmış odamı. Saçlarımı okşayan vakit, uyandırmadan, yanı başıma bir mektup iliştirmeden sessizce kapıyı örtmüş ve ben rüyalarımda yine o yasemin dolu bahçelerde yavaşça gezmeye devam etmişim. Uyandığımda o yasemin bahçeleri yerini kurumuş güllere bırakmış. Kalemlerimin ucu kırılıp, kağıtlarımın üstünde birkaç damla gözyaşı kurumuş, pencere aralık kalmış, perde ılık havada süzülmüş özgürlüğüne doğru. Gözlerim güzel rüyaların parıltısından duvarları aydınlatırken odanın ışıkları çoktan kapanmış, sokak lambaları halime acıyıp penceremden aydınlatmış gecemi. Vakit hangi mevsimde çekip gitmiş, hangi vakitte sessizce ayrılmış benden, hangi yaz, hangi kış sevmemiş de benim dünyamı, göç etmiş sıcak yüreklere?

Dizimde kanayan yarayı iyileştiren, saçlarımı uzatan, hatıraları bana öğreten, boyumu uzatan, "bu gecenin sabahı da var" dedirten, çocukluğumda bir elma şekeri gibi tatlı gelen, en sevdiğim kırmızı elbisenin bana artık küçük olduğu ve işin aslında elbisenin küçülmediği benim büyüdüğüm bu zaman ne ara bana düşman hale geldi? Ne ara bir düşman gibi yüzümde izler bıraktı, anılar ne ara alnımda, yanaklarımda yollar çizer oldu? Ne ara halsiz oldum yaşamaya ve ne ara küçüklüğümün renkli sokaklarının renkleri aktı duvarlardan sele kapılmış o kaldırımlara? 

Yüzümü güldüren fıkralar, işlek caddelerin renkli vitrinleri, selamlaşan insanlar, fırından gelen sıcak ekmek kokusu, annemin elmalı turtaları, pencerenin önündeki sarı çiçek, sokaktan taşan hayatın sesi, akşama doğru limonlu dondurma ve geceye ses veren radyolar. Zamanın o küçük bavulunda uzaklara gittiler. Gülümsemeler, gözyaşları, hatıralar, mektuplar, şarkılar dolu bir bavulun yanında zamanla birlikte uzak şehirlere taşındılar. Başka insanlara hayat olmaya, başka insanlara nefes olmaya... 

Oysa her insan bu dünyadan giderken kendi bavulunu yanında götürse olmaz mıydı? 

Olmazdı, bavulumuzda sakladıklarımız dünyaya bir iz olarak kalacaktı.. 

“Benim de mi düşüncelerim olacaktı,
Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım,
Sessiz sedasız mı olacaktım böyle?
Çok sevdiğim salatayı bile
Aramaz mı olacaktım?
Ben böyle mi olacaktım?”

Selin Tektaş
12.03.2022
İstanbul 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder